Son yıllarda bütün dünyayı kaplayan bir furyanın adıdır, Facebook. Yediden yetmişe herkesin bir profil sayfasının olduğu, gün içinde muhtelif defalar giriş yaptığımız, aklımızın sürekli orada takılı kaldığı, kontrol etmediğimizde kendimizde eksiklik hissettiğimiz sosyal bir çılgınlık…
Birkaç istatistiksel bilgi verelim;
(2017 yılı itibariyle)
- Dünyada Facebook kullanıcı sayısı 1.59 milyar
- Türkiye’de ise 42 milyon kullanıcısı var.
- Türkiye’de kullanıcıların ortalama sosyal medya kullanım süreleri günde 2 saat 32 dakika.
- Kadınlar erkelere oranla daha uzun süre kullanıyorlar.
- Kadınlar ortalama 2 haftada bir profil fotoğraflarını değiştirirken bu süre erkeklerde 3 hafta ve üzeri olmaktadır.
- Ayrıca kadınlar erkeklere oranla daha fazla fotoğraf yüklemekte ve içerik paylaşmaktadırlar.
İnsanlar Facebook üzerinde adeta 2. bir hayat yaşıyorlar. Bu sanal hayatta kendilerini daha özgür hissediyor, sosyal hayatta yapamadıklarını, söyleyemediklerini bu ortamda daha rahat şekilde gerçekleştirebiliyorlar. Sanal hayatın yanıltıcı cazibesi ve bilinçsiz sosyal medya kullanımı beraberinde birçok toplumsal problemi de birlikte getiriyor.
- Facebook kaynaklı adli vakalar; şantaj, dolandırıcılık, tehdit, aldatma ve hatta cinayetler.
- Boşanma davalarının %80 inde tarafların Facebook’tan delil sunması.
- Kurumsal firmaların %90’ının iş başvurularında adayın Facebook profilini incelemesi ve bu adayların %69’unun Facebook’ta paylaştıkları içerikten dolayı reddedilmesi,
- Özellikle gençlerde yoğun kullanımdan kaynaklanan asosyal kişilik bozukluklarının artması,
- Her anını paylaşma güdüsü ile bir nevi gizli teşhircilik duygusu sayılabilecek karakter zafiyetlerinin ortaya çıkması,
- Bilinçsizce paylaşılan fotoğraf ve içeriklerin daha sonra adli vakalara sebebiyet verecek olaylara zemin hazırlaması,
- Yoğun kullanan kullanıcıların gerçeklikten kopması , bu tiplerdeki özgüven eksikliği ve takıntıların ortaya çıkması
- Sigara, alkol, uyuşturucu gibi bir tür sosyal medya bağımlılığının oluşması,
- İş ortamlarında kontrolsüz sosyal medya kullanımında kaynaklı iş veriminin düşmesi,
- Öğrencilerde derse olan ilginin azalması, odaklanma problemi ve beraberinde gelen başarısızlıklar
Bu konulardan her biri başlı başına incelenmeye değer ayrı yazı konuları. Ancak bu yazıda asıl bahsetmek istediğim ise bu bilinen tehlikelerin ötesinde, çok farkında olmadığımız ama daha vahim sonuçlar doğurabilecek başka bir tehlike. Son zamanların meşhur deyişiyle “turpun büyüğü torbada…”
Gelecek İnsan Kaynağımız Tehlike Altında!
Facebook’ta neler yaptığımıza tekrardan bir göz atalım. Fotoğraflarımızı, videolarımızı ve düşüncelerimizi paylaşıyoruz. Fotoğraflarda tanıdığımız kişileri etiketliyoruz. Yorumlar yazıp, beğeniler yapıyoruz. Oyun oynuyoruz, aramalar yapıyoruz, yer bildirimlerinde bulunuyoruz, Messenger üzerinden özel görüşmeler yapıyoruz v.s.
Bu eylemleri gayet doğal bir şekilde yapıyoruz. Ancak dikkat etmediğimiz en önemli nokta yapmış olduğumuz her hareketin Facebook tarafından kaydediliyor oluşu. Kimle ne yazıştınız, neyi aradınız, neyi beğendiniz, hangi tarihte neredeydiniz, kimle birlikteydiniz. Bunların hepsi gün gün kayıt altına alınıyor. Siz paylaşımlarınızı kaldırsanız da mesajlarınızı silseniz de gerçekte bu kayıtların hiçbiri silinmiyor. Yani her kişiye ait bir dosya tutulmuş oluyor. Siz Facebook’u kullandıkça da bu dosyanın kalınlığı artıyor. Bu dosya ile kişisel profiliniz tanımlanabiliyor. Neyi seversiniz, neye zafiyetiniz var, ilgi alanlarınız neler, politik görüşünüz ne, özel görüşmeleriniz neler gibi…
Bu konuyla ilgili bir CIA
ajanının yorumu ilginç. Bir
gazete röportajında diyor ki;
“
Biz eskiden bir kişi hakkında bilgi toplayabilmek için günlerce
aylarca uğraşır, olmadık yöntemler kullanırdık. Oysa şimdi
insanlar kendi elleriyle sosyal medyada en detay bilgilerini
paylaşıyorlar. Artık işler çok kolay…”
Bir başka çarpıcı örnek;
2010 yılında Obama’nın Beyaz Saray’da gençlerle buluştuğu bir ziyarette, gençlerden birisi “Efendim gelecekte başbakan olabilmemiz için neyi önerirsiniz” diye soruyor. Obama’nın verdiği yanıt çok manidar;
“Sosyal ağlarda ne yapığınıza dikkat edin. Bir gün çoğunuzun hayatı kararacak…”
Bir örnek daha;
Avrupa Komisyonu Temsilcisi Bernhard Schima, 2015 yılında veri gizliliği ile ilgili bir davada şu çarpıcı tespiti yapmıştı;
“Bilgilerinizin ABD güvenlik birimlerinin eline geçmesini istemiyorsanız Facebook hesaplarınızı kapatmanız gerekiyor…”
Konuyla ilgili onlarca örnek verebiliriz. Amerikan Ulusal Güvenlik Dairesi’nin (NSA) Facebook verilerini izlediği ve depoladığı çok tartışılan şüphelerin başında gelmektedir.
Elbette bu konuda resmi bir açıklama beklemek komik olur ancak istihbarat birimlerinin sosyal medya firmaları ile ilişkileri yadsınamaz bir gerçek.
Facebook’u, Harvardlı Yahudi bir genç olan Mark Zuckerberg’in başarısı olarak sunan romantik hikayeye inanıyorsanız dünya gerçeklerini anlamada atladığınız ciddi konular var demektir.
Bütün bu bilgilerin ortaya çıkarttığı acı gerçek şu ki, bütün kişisel verilerimiz yabancı bir devletin istihbarat birimlerinin elinin altında. Bu sıradan bir vatandaş için çok önemli olmayabilir.
“Bilgilerimi istihbarat birimleri napsın? ” diye düşünebilirsiniz. Ancak kritik noktalarda görev yapan bürokratlarımız, politikacılarımız, güvenlik elemanlarımız için de bu kadar rahat olabilir miyiz?
Bu noktada üzerinde durulması gereken en büyük tehlike ise gelecek insan kaynağımızın tehlike altında olduğudur. Bugün artık bütün gençlerin Facebook hesabı var ve yukarıda bahsettiğimiz üzere bütün kişisel bilgilerini bu ortama giriyorlar. Yapmış oldukları görüşmelerde, paylaşımlarda yanlış, mahrem konular da olabilir. Bu gençler ileride devlette veya özel sektörde önemli noktalara geldiklerinde sosyal medyada kayıt altında tutulan kalın dosyaları birilerinin dikkatini çekecektir.
Bütün davranışları bilinen, tepkileri öngörülebilen, kararları tahmin edilebilen, geçmişteki hataları kullanıma hazır bekletilen bir bürokrat, bir bakan, bir emniyet müdürü v.s düşünebiliyor musunuz? Bu durumun ortaya çıkarabileceği vahim sonuçları hayal edebiliyor musunuz?
Sonuç olarak, bilinçsizce kullandığımız sosyal medya ileride bu ülkeye yapılabilecek en büyük kötülüğe zemin hazırlamaktadır. Maalesef ne millet olarak ne de devlet olarak bunun henüz çok da farkına varabilmiş değiliz.
Biz bu konuda henüz uyuyor olsak da uyanmış olan devletler var. Rusya, Çin, Brezilya, Hindistan gibi süper güç adayı ülkeler kendi sosyal medyalarını kullanıyorlar.
( www.vk.com, www.odnoklassniki.ru, www.renren.com, qzone.qq.com, www.weibo.com, www.orkut.com )
Bu ülkelerde facebook ve twitter, yerel rakiplerinin çok gerisinde kalmaktadırlar.
Devlet, basın, sermaye bu sitelere destek veriyor, sahip çıkıyor. Sonuç olarak da yaygın bir kullanıma erişmiş durumdalar.
Biz Türkiye olarak kendi Facebook’umuzu kendi Twitter’imizi geliştirmediğimiz sürece bu sosyal medya furyası bize Ulusal Güvenlik Meselesi olarak geri dönecektir. Bunun nasıl başarılacağı, neler yapılması gerektiği ayrı bir yazı konusu. Ancak biz ülke olarak bunu başarana kadar geçen süreçte ne yapmalıyız sorusuna Obama’nın gençlere verdiği yanıtı tekrarlayarak noktalayalım.
“Sosyal ağlarda ne yaptığınıza dikkat edin…”
(Tarık YÜCE – KTO Ticarete Bakış Dergisi 2017)
Çok isabetli bir değerlendirme olmuş. bir virüs gibi girdi dünyamıza..ve pek çok ailenin sarsılmasına ve hatta yıkılmasına sebeb oldu.bence bu facebook kaldırılmalı ama nasıl.?Nasılını bulmak zorundayız gibi geliyor..kolaylıklar diliyorum.selam ile..